18 Aralık 2016 Pazar




şöyle bir düşünüyorum da kendim için hiçbir şey yapmadım bu hafta, ağlamadım bile. 
o görür diye güzel giyindim hep. gülümsemelerim onun içindi.  bu haldeyken yazmak istemedim.
bu manzarayı çok özledim, onu özlediğim gibi. ufacık yakınlığına muhtacım. eksik yaşıyorum, bir bilse! elimden bir şey gelmiyor, ben bu değilim. 

7 Aralık 2016 Çarşamba

uzaklardan masmavi bir selam geldi sayın okur, benim güzel dostum yine üç sayfalık mektubuyla gökyüzünü avuçlarıma bıraktı. saman kağıdının samimiyetiyle üzerime bir örtü oldu. bir bilse dün o kadar mutlu etti ki beni!

benim güzel dostum, mavi gözlerimi kıskanmış

sırf onun için evimin sıcaklığından denizin soğuğuna kaçtım. 
''seni çok özlüyorum, benim için denizi izler misin?''

çay bardağımın avucumu ısıtan yanı

mahcup hissettim kendimi. sadece küçük mavi bir defter alıp yollamıştım ona ve onu anlatan küçük bir dize furuğ'dan. bana o kadar güzel şeyler yazmış ki sayın okur! mektubu çıkarıp tekrar okudum denize karşı dün gece. 

biliyorsun şu günler bir hayata dokunamamanın verdiği eksiklik ve ardışık vedalar, kızgınlık ve unutkanlıklarla geçiyor. ve ben sana yazıyorum. hayır, içimi dökmek için konuştuğumu sanma sayın okur, bazı şeyleri düşündükçe rahatım kaçıyor. huzur bulamıyorum.
eski rüyalarımı görmeye başladım. ufak bir gürültüde çığlık atarak uyanıyorum. yaşadığım gerçeği rüyalarda yaşatıyorum; yine patlayan bombalar, yaylım ateşleri ve ölen insanlarım. 

işte şu günler sayın okur, bir dostun kollarına sığınıyorum. uzun zamandır ağlamamışken onun yazdıklarıyla yas tutuyorum. kendime karşı utanç duymamı gerektirecek bir durum da yok ama utanıp ağlıyorum, O'na kızıyorum. 

evime dönüyorum, mualla teyzeye çiçeklerini veriyorum (evet dün bir ayrılık daha rüzgar gibi geçti önümden)
sonra hepsi geçiyor, rüzgar gibi



2 Aralık 2016 Cuma

bi de bunu dinle: https://www.youtube.com/watch?v=YjMZ3HEdvvY

aptalca şeyler yazmışım değil mi sayın okur? okuyorsan her şeyi, bir zamanlar aşık olduğum adamdan daha sabırlısın bravo!



sonbaharı yaşayamadan kış geldi ve eksilmiş gibiyim. tam değilim. nerde benim kuru yapraklarım? nerde benim ankara ayazım?

seni kitaplarımın sayfalarını kıvırdığın için bile affedemiyorum, biliyorsun. karamazov'u seninle asla paylaşmam, lütfen kendine yeni insanlar ve romanlar edin. noktalama işaretlerine dikkat et. bağlaç olan de ayrı yazılır, son kez öptüm.




1) bugün çalışmadığım halde kendimi ölü gibi hissediyorum.

2)dün akşam arkadaşımın daveti üzerine açık arttırmaya katıldım. 100 yıl yaşlandım sayın okur. birileriyle bir inci setinin tatlı sudan mı yoksa tuzlu sudan mı geldiğini tartıştım(bunu neden yaptığımı bilmiyorum, evet aptalcaydı.), yugoslavyaca(öyle bir dil var mı, varsa ben uyduruyorum izninle) yazılmış tapu senedinin 7 tl(!?)ye satıldığına şahitlik ettim, yeni kelimeler öğrendim, mutlu bir köpekle tanıştım. 

3)ısrarcı insanlar hep vardı; kahve-içelim mi? sinemaya-gidelim mi? bu-kitap-eleştirisinde-bana-yardım eder misin? hadi-analog-çekime çıkalım<mı?> 
-kahve yasak. münire'de gazoz içelim.
-lütfen beni yalnız bırak, leyla ile mecnun izlediğim dönemde asla film izlemem.
-yardım etmem, git kendin yap.
-analog için film almam gerekiyor.

4)dün eve dönerken otostop çektiğim abi benden avukat olmayacağını söyledi. alınmadım vallahi sayın okur, demek öyle dedim sadece. sonra biraz kendimi anlattım, adam beni dinlemek için en uzun yollardan gitti. şükür ki bütün şehri dolaşmadık. sonunda beni takdir etti ve şans  diledi. teşekkürler koca yürekli abi!

5)dün yemek yemeyi unutmuşum, biliyor muydun?

hayatımın şu döneminde hem çok yalnızım, hem çok kalabalığım sayın okur. yeni birine kendimi anlatmak çok yorucu. kendimi 123 yaşında hissediyorum bugün. şimdi kim kalkıp aşık olacak? hem hava da soğuk. hasta ve ruhsuzum.

not; depresyonda olduğumu düşünenler için, hayır değilim. bu fotoğrafı çekerken ağlamıştım biraz. bu yaprağı sakladığımı ve az önce denize attığımı bilmeyecek.

1 Aralık 2016 Perşembe

çok üşüdüğümü bilmeyecek. mutluyum.

bencilliklerine katlanamazdım, çokbilmişliğine. (aslında savaştık ve o kaybetti.)

artık her gün kitap okuyorum, şarkı söylüyorum, çiziyorum, sabah altıda uyanıp kilometrelerce yürüyorum, dokuzda büroda oluyorum. sizi bilmem ama ben yaşadığımı hissediyorum ayazda.

ha bir de hafta sonu ölüyordum az kalsın. kahve yasak artık.. kahve içememek; denizde taş sektirememek, rüzgarda saçları savuramamak gibi bir şey. öyle bir şey işte sayın okur.

komşum beni torununa alacakmış. bu arada beş gündür şehir dışında mualla teyze, çiçeklerine ben bakıyorum. şarap içerken onlar için kadeh kaldırıyorum. onlara plak dinletiyorum. evimin en sevdiğim köşesi şu an onlara tahsis edilmiş durumda.

hafta sonu gelse de artık daha sıcak iklimlere göç etsem, kamp yapmayı özledim.

not; kenara şöyle güzel de bi fotoğraf iliştireyim.

23 Kasım 2016 Çarşamba

gözlerimin rengini bilemeyecek.
ya da hep lacivert veya gri zannedecek, çünkü onu hep akşam ve geceleri görüyorum.

benimle hayatının bütün gereksiz-dolu ayrıntısını paylaşıyor. bense düştüğüm duygusal boşluktan çıkmaya gayret gösteriyorum.

dün biri denize işedi, dedim ki keşke benim de pipim olsa da denize böyle işeme lüksüm olsa.
her neyse, sarhoşluğuma sığınıyorum. aklımdan onu öpmeyi geçirdim onunla paylaştığım güzel saatlerde. öptüm, çok şükür sarhoştum.

ve gözlerim bazen mavi, turkuaz, yeşil. bazense lacivert, gri.. ona gri hallerim denk geliyor.

1 Kasım 2016 Salı


şimdi kendimi bir cumartesi öğleden sonrası gibi
hissediyorum. ah erzurum'un alaca soğuğu! ah kalbimin beklemediği! fotoğraf kadar ayrık bir mavideyim, ellerim ne kadar çok üşümüştü bu pozu çekerken. yanımda olsa öperdi ısıtırdı belki ellerimi..

ne kadar başına buyruk biridir O sayın okur  bir bilsen. hadi ben gidiyorum diyebilecek kadar da başına buyruk. ki lanet olsun ben de öyleyim! bu kadar benzemeseydik ya birbirimize. bu kadar aynı olmasaydık keşke. sabahın köründe uyandım, o da öyle. neden diye soruyoruz birbirimize, nedir bu yetişme telaşı ve aceleci olma gayesi.

sevdiğim bir şey yok dedi. olağandır dedim, bozkırın ortasında insan neyi sevsin. sonra afalladım sayın okur bir insanın nasıl sevdiği bir şey olmaz? ben her sabah zeytine aşkımı ilan ediyorum. üstelik yeşilin hatrı kalır diyerek siyahı da seviyorum.

bir insanın nasıl sevdiği bir şey olmaz? beni de mi sevmeyeceksin be adam?

bihaber yaşıyoruz. O bana diyarbakır kadar uzak ben O'na bir izmir kadar. O hiçbir şeyi sevmiyor, ben O'nu seviyorum.

28 Ekim 2016 Cuma



ismin bitişik eğik ve italik yazılmalı.

önce şükür. bugünlerde piyanosuyla fazla haşır neşir bir komşum var, bir de kahveye davet etmeyi sürekli unuttuğum arkadaşım. okuyamadığım bir romanım var, yürümeye üşendiğim yolum, parçası eksik  yapbozum, tamamlayamadığım kara kalem resimlerim. ha bir de O var ya. allah kahretsin beni ki O'nu  unutuyorum. nasıl oldu ansızın bilmiyorum.

O'nu arayamadım sayın okur!

nedendir niçindir ha gayrettir, sen yaparsındır, falandır derken.. vallahi deniz de çok güzeldi, martıların çığlıklarına kanamadım -hoş onların çok umrundaydım ya simit yemekten gözleri beni mi görüyor- ellerim çok üşüdü. üşümelerimi göze alıp aramalıydım O'nu. yapamadım.

kuru ağaç dalları gibi eğik ve üzgünüm. O'nun olmadığı her gün için üzgün ve biçare.


26 Ekim 2016 Çarşamba

Dünyada çift yaratılmışız. Aynı anda aynı şeyleri yaptığım birileri varmış ve bu yıllardır böyleymiş. Düşünsenize, rakı kadehlerimiz bile aynı anda inmiş masaya, aynı anda havalanmış dudaklara.

Ve o beni buldu. İlkin farkında değildim bu sağanağın, şemsiyemle kaçtım. Şimdiyse pes ettim, aşk istemiyorum, ne çıkarsa karşıma. Birazdan bürodan çıkıp deniz kenarına oturacağım ve onu arayacağım tüm cesaretimi toplayıp. Eğer açmazsa içimde bir eksiklik, yarım kalmışlık; açar da susarsa sesini duyamamanın üzüntüsü. Kendi hükmümü kendim vereceğim, bilmiyorum.

Çay olsa da içsek be.